Hastalık Yönetimi İlkeleri
Hastalık Yönetimi
Birçoğumuz, daha ziyade hobinin ilk zamanlarında hastalıklarla karşılaşmış olsak da tedbiri elden bıraktığımızda hastalıkların kapımızı yeniden çaldığını görebiliriz. Maalesef profesyonel olarak addedilmek veya etiket sahibi olmak, balıkların sağlıklı bir yaşam sürmesi için yeterli değil. Hastalığın önlenmesi ve balıkların sağlıklı olması için bazı temel tedbirlerin hobiciler tarafından alınması gerekir. Burada asıl önemli olan nokta ise ne yapılacağını öğrenmekten çok ne yapılmayacağının öğrenilmesidir.
Bu makalede çıtayı bir basamak daha üste çıkarıp daha sağlıklı nasıl bakılabilir sorusunu da kısmen yanıtlamaya çalışacağız. O halde ilk hedefimizin hastalıkla haşır neşir olmamak olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle su sistemlerinde hastalığı oluşturan etkenleri tanımlamamız gerekir. Yani ortada bir savaş söz konusu ve biz savaştaki tarafları tanıyıp kimin kazanacağını tahmin edeceğiz. Şimdi sırasıyla tarafları incelemeye başlayalım.
Faktörler
1-Sıcaklık: Yazının başında insanlarda görülen ateş yükselmesine atıfta bulunmuştuk. İnsanlarda görülen ateşin faydalarından birisi de mikroplarla daha etkili savaşı mümkün kılmasıdır. Ateşimiz yükseldikçe savunma sistemimiz de daha iyi çalışır. Balıklarda da benzer durumlar geçerlidir. Sıcaklık arttıkça kanda dolaşan savunma hücreleri daha hızlı ve etkili çalışmaya başlarlar. Bu sıcaklık değerleri elbette türler arasında farklılıklar gösterecektir.
Sıcaklık artışının böyle bir avantajı olmasının yanı sıra bazı dezavantajları da vardır.
Sıcaklık ve oksijen çözünürlüğü ters orantılıdır. Yani sıcaklık arttıkça sudaki oksijen çözünürlüğü azalır.
Sıcaklık arttıkça organik maddelerin bozulma hızı da artar. Bu durumda iki farklı senaryo karşımıza çıkar. Eğer sistemde yeterli oranda kum, toprak gibi bakterilerin yerleşebileceği ve oksijensiz olarak bozulmanın gerçekleşebileceği bir ortam yoksa sistemin biyolojik oksijen ihtiyacı artacaktır. Bu da balıklara düşen oksijen miktarını azaltır. İstenmeyen ve zararlı bir durumdur.
Ancak benzer durumda, oksijensiz ortama müsaade eden kalın bir kum tabakası veya oksijensiz alan oluşturabilecek farklı bir tasarım mevcutsa sıcaklığın artışı organik maddelerin bozulması açısından olumlu bir pozisyon oluşturacaktır. Oksijensiz bozulma yolundan ilerleyen organik maddelerin oksijen tüketimi neredeyse hiç olmayacak ve zaten sıcaklığın artışıyla düşmüş olan oksijen çözünürlüğünü daha da düşürmeyecektir.
Sıcaklık arttıkça amonyak/amonyum dengesi amonyak lehine kaymaktadır. Bu da yine istemediğimiz bir durumdur ve zehirli olan bu gaz balıklar için ciddi bir dezavantaj meydana getirir.
Nitekim çoğu enfeksiyon düşük sıcaklıkta daha etkin
olabiliyor. Bu yüzden çoğu hastalıkta (Columnaris hariç, columnariste sıcaklık
24 dereceye kadar düşürülmelidir) su sıcaklığı artırılmalıdır.
(Sıcak çok sıcak, sıcak daha da sıcak olacak ilkesi)
2-Oksijen, Redoks Potansiyeli, BOİ(Biyolojik oksijen ihtiyacı), KOİ(Kimyasal Oksijen İhtiyacı): Sudaki oksijeni artırmak için birçok aparat geliştirilse de deniz ve göllerdeki gibi asıl oksijen çözme yolu dalga ve akıntılardır. Sanılanın aksine hava taşları suya direkt olarak gaz geçişi sağlamazlar. Daha ziyade suyu hareketlendirdiği için bu anlamda katkı sağlar. Bunun yerine yüzey akıntısı yapacak filtreler ve aparatları kullanmak daha yerinde bir hamle olacaktır.
Sistemlerde genel olarak iki tür organik madde bozunması
vardır. Biri oksijenli bozunma, diğeri ise oksijensiz bozunmadır. Hangi yolun
ağırlıklı olarak kullanılacağını sistemin özellikleri belirler ve ikisinin de
avantajları olduğu gibi oksijensiz bozunmanın daha fazla olması sistem
açısından daha avantajlı olabilmektedir.
Organik maddelerin doğada tam dönüşümleri karanlık fermantasyon (bir çeşit
oksijensiz bozunma) ile gerçekleşir. Akvaryumlarda da bunu sağlamak mümkündür.
Ancak şartların gerçekten olgunlaşması gerekir. Kalın kum tabakası, özellikle
organik karbon sağlayabilecek kuru yaprak ve bitki kalıntılarının kullanımı,
tortu bunlardan bazılarıdır. Bu bozunma sonucu organik maddeler elementlerine
kadar(Bakınız: Azot gazı) ayrışabilir.
Biriken organik maddelerin çoğu, oksijen gibi suda moleküler çözünürler. Bu da organik madde artışının oksijen çözünürlüğünü yarışmalı olarak düşürdüğü anlamına gelir. Esasında organik maddelerin bozunması sürecinde izlediği reaksiyonlarda oksijenli bozunmanın da minimal rolü vardır ve sistemde fazla organik madde birikimi, suyun oksijen çözme kapasitesini düşürdüğü gibi oksijen kullanımını da artırır.
Eğer sistem yukarıdakinin tam aksine ağırlıklı olarak oksijenli bozunma üzerinden yürüyorsa organik maddeler oksitli bileşiklere(Bakınız: Nitrat-NO3-) bozunma yolunda ilerlemeyi tercih eder. Bu sistem nispeten zararsız olsa da doğanın çıkmaz sokağıdır ve maddenin tam dönüşümü gerçekleşemez. Ayrıca oksijen ihtiyacını da artırır.
İki sistem de yalnız başına bulunmamalıdır. İdeali oksijensiz bozunmanın daha ağır basması ve sistemin yeterli oksijeni çözmesidir. Elbette balıkların habitatlarına veya ihtiyaçlarına göre de değişiklik ve düzenlemeler yapılmalıdır.
Yine acil durumlarda veya sistemin kötüye gittiğini sezdiğinizde pratik bir oksitleme olan oksijenli su yöntemini deneyebilirsiniz. Eczanelerde satılan klasik solüsyonlardan her 50 litre için 2-3 ml kullanabilirsiniz. Bunu çok sık tekrarlarsanız redoks potansiyeli oldukça yükselebilir. Daha ziyade problem olduğunda veya daha seyrek olarak sistemi canlandırmak için uygulanabilir. Sistemlerde zamanla redoks potansiyeli oldukça düşebilir ve mikroorganizma aktiviteleri ile kimyasal dönüşümlerin devamı için redoks potansiyelinin yükseltilmesi gerekir. Yolculuktan gelen balıkların yolculuk sırasında gördüğü hasarı minimalize etmek için de oldukça faydalı bir yöntemdir.
(Açılın, açılın biraz hava alsın ilkesi)
3.pH-GH-kH: Adlarından oldukça söz edilse de aslında çoğu zaman balıkları sağlıklı beslememize engel faktörler değillerdir. Balıklar daha gelişmiş organizmalar olarak bakterilerden daha büyük bir yaşam şartı aralığına sahiplerdir. Daha geniş pH ve GH aralığında yaşayabilirler. Ülkemiz suları genel olarak (kirlilik gibi faktörleri hariç tutuyorum) tropikal balıkların çoğunu sağlıklı bir biçimde beslemeye uygundur. Uç noktalarda olmadığı sürece bu parametrelerdeki istikrarlı şartlar sağlıklı balık beslemek için yeterlidir.
Çok uç noktalara çekilmesi ve ani değişimler haricinde, pH’ın artması veya azalması genellikle doğrudan balık sağlığını etkilemez. pH daha ziyade sistemin karakterini belirler ve bakteri aktivitelerini değiştirir. Nötr pH’a yakın sular mikroorganizmaların aktivitelerinin en doruk noktada olduğu sulardır. pH’ın 7.5 un üstüne çıkması zehirli amonyak miktarını artırıcı rol oynar. 6.5’un altına düşmesi de total amonyağın çoğunlukla amonyum halinde bulunmasını sağlar ve amonyağın zararsız formudur. Yani amonyak düşük pHlarda amonyuma dönüştüğü için balıklar için daha zararsızdır. Lakin pH hızlı yükseldiğinde kitlesel halde amonyağa dönüşme meyli vardır. Neticede görece düşük pH değerleri kullanılıyor olsa da amonyumun da sağlıklı bir şekilde sistemde dönüşebiliyor veya kullanılabiliyor olması lazımdır.
Hastalık durumlarında ise bu 3 parametrenin değerleriyle oynanıyor olması sıklıkla durumun daha da kötüleşmesine ve daha çok balık ölümüne neden olur.
(Arı kovanına çomak sokmayın ilkesi)
4-Beslenme: Her balık türünün kendine ait bir beslenme ihtiyacı vardır ve bunu doğal yollarla sağlamak en iyisidir. Fabrikasyon yemler de iyi formüle edildikleri takdirde bir yere kadar ihtiyacı karşılayabilirler fakat asla canlı yemlerin, canlı bitkilerin yerini tutmazlar.
Türk toplumunun kültüründen midir bilinmez, utanılmasa kaşıkla balık peşinde koşulup “Aç bakalım uçak geliyor” nidalarıyla balık yemlenmeye çalışılacak. Kararında ve az beslemek her zaman çok besleyip sisteme aşırı yük bindirmekten daha iyidir. Genellikle yapılan en büyük hata birkaç dakika içinde bitirilemeyecek ölçüdeki yemin akvaryuma boca edilmesidir. Su ortamı kara ortamı gibi değildir ve besinler yeterli su var olduğu için çok hızlı bir şekilde bozulabilirler. Su şartları kötüleştiğinde ise hastalığa yakalanma riski misliyle artar. Üstelik organik madde miktarı arttığında oksijen çözünme miktarı da düşecek ve oksitlenme arttığı için balıklara oksijenin yetmesi oldukça zor bir hale gelecektir.
Hastalık zamanlarında ise balık asla beslenmemelidir. Sindirim ciddi enerji gerektiren bir faaliyettir ve zaten bitkin düşmüş balığın sindirim aktivitesi ile uğraşması onun zararına olur. Eğer hastalık süreci 4-5 günü aşıyorsa o zaman minimum düzeyde yemleme yapılmalıdır.
(Atın ölümü arpadan olsun ilkesi)
5-Su Değişimi: Genel kanı ne kadar az su değiştirilirse o kadar iyi olacağı yönünde ancak ne yazık ki özellikle bakteriyel hastalıklar için bu doğru değil. Zaten kirlenmiş bir ortam var ve eğer hastalıkla başa çıkamadıysanız bir de ilaç kullanmış olabilirsiniz. Bu durumda %10-20 gibi komik miktarlarda su değişimi yapmak hastalığın seyrine belirgin bir katkı sağlamaktan uzaktır. Aynı veya çok yakın sıcaklıkta, benzer özellikteki su ile %100’e yakın bir su değişimi gönül rahatlığı ile yapılabilir ve sistemde hastalığa yol açan hataları telafi edinceye kadar buna devam edilmelidir.
Şehir sularımızın akıbeti pek hayırlı olmadığından özellikle yağmurlu günlerin ertesinde su değişimi yapmamaya özen gösterin. Bu konuya kulak kesilirseniz genellikle üretimhanelerde su değişimi sonrası toplu balık ölümlerinin bu zaman dilimlerine denk düştüğünü görebilirsiniz.
(Tebdili mekânda ferahlık vardır ilkesi)
6-Bitkilendirme, Işık: Hastalıkların önlenmesinde su kalitesinin sürdürülmesinin en önemli faktör olduğu aşikârdır. Bunun için su değişimleri yapılabileceği gibi beraberinde bitki ile de sisteme katkı sağlanması düşünülebilir. Burada sınırlayıcı faktörler elbette balıkların bitkilere olan tavrı ve habitatlarıdır. Bitkiler balık atıklarını arıtır ve üzerlerine yerleşen mikroorganizmalar sayesinde sistemdeki dönüşümü sağlayan mikro canlı sayısını artırırlar. Daha zengin elemanlarla kurulan sistemler her zaman için daha sağlıklı işler. Aquaponik sistemlerde olduğu gibi akvaryum sisteminin tamamen sırtını dayadığı bir kurulum da bize oldukça yardımcı olabilir.
Üstelik su altı bitkilendirme kimi balıklar için özellikle önemlidir. Yeşil tonlar güven kaynağıdır ve özellikle kısmen çürüyen (echinodorus, pistia vs.) bitkiler ile mosslar küçük balıkların beslenme ve mikroorganizmaların üreme sahaları haline gelirler.
Hastalık durumlarında ise akvaryumu karartmak en akıllı hamlelerden birisidir. Canlıların savunma sistemlerinin en iyi çalıştığı saatler aydınlığın olmadığı vücudun dinlendiği saatlerdir. Beyin vücut aktivitelerini sınırlayıp mikroorganizmalarla daha iyi savaşır hale gelir. Mümkünse gazete veya battaniye gibi araçlarla hastalık atlatılana kadar tank tamamen karartılmalıdır.
(Kapat gözlerini, bak yeşil yeşil ilkesi)
7-Kalabalık, Aşırı Yükleme, Stres: Doğal ortamlarda kuraklık mevsimi dışında genellikle yüz litrenin üstündeki hacimlere 1 adet balık düşerken, akvaryumlarımızda belediye otobüsü havası esmektedir. Hal böyle olunca atık madde miktarı artmakta, ortamda kişi başına düşen oksijen ve milli gelir azalmaktadır. Böyle kalabalık bir ortam ve yetersiz bir beslenme balığın ortalamadan fazla miktarda strese girmesine neden olabilir. Böyle ortamlarda balık beslemek rus ruleti oynamaya benzer. Silahta tek kurşun vardır fakat piyango mutlaka herhangi bir balığa vuracaktır. Filtrasyona ne kadar dikkat edilirse edilsin, düzen tutturulsa dahi ufak tetikleyiciler büyük kayıplara neden olabilir. Bu gibi durumlarda eğer aquaponik sistem kurmak gibi özel silahlarınız yoksa aldığınız risk artacaktır.
(Gel, gel bir sen eksiktin ilkesi)
Yukarıda sayılanlara ilave edebileceğimiz başka ufak faktörler de olabilir
ancak sadece bu konu başlıklarına dikkat edilerek dahi beyaz benek, kuyruk
erimesi gibi birçok basit hastalık kolaylıkla atlatılabilir ve durumdan ders
çıkarılarak sonraki seferki karşılaşmalar önlenebilir.
Sonuç olarak mikroplar her yerde var ve onlardan kaçmak veya
yok ederek kurtulmak olasılık dâhilinde değil. Öyleyse yapacağımız şey, doğanın
işleyişine ayak uydurmayı öğrenmektir. Unutmamalıyız ki, olumsuz şartlar
meydana gelmedikçe hiçbir canlı kendiliğinden hastalanmaz. En hassas olarak
nitelenen canlıda bile durum böyledir. Mikroorganizmaların elinde tek taraflı,
adaletsiz bir avantaj olsaydı o zaman canlılığın sürdürülmesi düşünülemezdi.
Yazan: Onur ŞAHİN
Şahsım veya akvaryum.com’dan izin alınmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.
Teşekkür Edenler: [T]163496,hemdoğan[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Desteğiniz için teşekkür ederim.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir