Meleklerim Ölüyor?
Gönderim Zamanı: 21 Eylül 2012 23:32
Arkadaşlar bu gün melek yavrusu aldım hiç tuz falan eklemedim dinlenmiş suya koydum direk Ph ında mı bi sıkıntı var acaba 7tane aldım 3ü öldü diğerleride hep su yüzeyinde geziyo acaba sebebi nedir ?
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 21 Eylül 2012 23:51
Sana bir makale çok faydası olacak eminim
Akvaryum hobisine yeni başlayan pek çok amatör aynı yoldan geçmiştir herhalde:
50-60 litrelik bir akvaryum alınır. Satıcının tavsiyesi doğrultusunda kurulur, bir-iki gün çalıştırılır. (Bu süre bazen 1-2 hafta da olabilir). Sonra içine balıklar eklenir. İlk birkaç hafta boyunca herşey gayet güzel gitmektedir. Derken bir gün birden bire balıklar ölmeye başlar.
Görünüşte hiç bir neden yoktur. Birkaç gün öncesine kadar gayet sağlılıklı bir şekilde akvaryumun içinde oradan oraya yüzen zavallı balıklar, yemeden içmeden kesilmiş bir şekilde yüzgeçleri büzüşmüş vaziyette ya dibe çökmüştür, ya da yüzeyde, ağzlarını havaya açmış ölmeyi beklemektedir.
Ölen balıklar çıkartılır, yerlerine yenileri eklenir, ama bu yeni eklenen balıklar da süratle aynı semptomları gösterir ve ölürler.
Pek çok yeni başlayan hobi erbabı, akvaryuma avuç dolusu ilaç eklemeye başlarlar. Hiç bir faydası olmaz. Sağa sola sorarlar, birbirinden alakasız, beşibiryerde cevaplar alırlar:
-Parazit olabilir –tuz ekle, ısıyı arttır.
-Silkon zehirlenmesidir, akvaryumu değiştir.
-Bulaşıcı hastalık var, akvaryumu komple boşalt dezenfekte et, yeniden kur.
Ne yazık ki bu yöntemlerin hiç birisi bir işe yaramaz.
Genellikle, şişeler dolusu ilacın hiçbir faydası olmadığını gören acemi akvaristler, yapılabilecek en yanlış işi yaparlar: Tüm akvaryum boşaltılır, kumu, taşları, dekorları kaynatılır, akvaryum tuzla ovulur, yeni baştan kurulur. Yeni balıklar eklenir.
Birkaç hafta herşey yine yolunda görünür. Ama derken sil baştan, balıklar yeniden ölmeye başlar.
Bu tür senaryoların çoğu, acemi akvaristin “ben bu işi beceremiyorum” demesi ve akvaryumunu elden çıkartması, ya da balkonda saksı haline getirmesi ile son bulur.
Halbuki yeni kurulan bir akvaryumda birkaç hafta veya ay içerisinde görülen balık ölümlerinin hiç birisi sebepsiz değildir. Tam tersine çok güzel bir sebebi vardır: YENİ AKVARYUM SENDROMU.
Tabiatta, onmilyonlarca yıldır süregelen bir takım doğal döngüler vardır: Su döngüsü, oksijen döngüsü, Azot döngüsü gibi. Tüm bu döngüler, doğal hayatın (ve de insan hayatının) devamı için gereken dengeleri oluştururlar.
Akvaryum gibi yapay bir ortam, ilk oluşturulduğunda tüm bu döngülerin ve dengelerin dışındadır. İşin iyi tarafı, birtakım dengeler, biz istesek de istemesek de kendiliğinden oluşacaktır. Ama işin bir de kötü tarafı var: bu dengelerin oluşması zaman alır.
Akvaryum ilk kurulduğu anda, içinde sadece su (ve kum ve dekorasyon vs) bulunan bir fanustur ve bu fanusun içerisine bir canlı eklendiğinde, doğal olarak oluşacak atıkları parçalayacak ve de zararsız hale getirecek en önemli mekanizma olan AZOT DÖNGÜSÜ’nden yoksundur.
Peki nedir bu Azot Döngüsü?
Akvaryumda yaşayan her canlı (balıklar, salyangozlar, karidesler, bitkiler vs) atık üretir. Bu atıklar, ve de yenmeyen yemler gibi diğer organik maddeler çözülürken amonyak (NH3) denen gaz orta çıkarlar.
Doğal döngü içerisinde, Amonyak (NH3) tabiatta varolan “nitrosomonas” türü bakteriler tarafından okside edilerek Nitrit (NO2)’e dönüştürülür. Ortaya çıkan nitrit, bu sefer “nitrobakter” adı verilen bakteriler tarafından tekrar parçalanarak nitrata (NO3) çevrilir. Ortaya çıkan nitrat ise bitkiler tarafından besin olarak kullanılır ve döngü tamamlanır.
Yeni kurulan bir akvaryumda, bu döngüyü gerçekleştirecek nitrosomonas ve nitrobakter türü bakterilerin yeterli bir popülasyona ulaşması, kullanılan filtreye, akvaryumun büyüklüğüne, biyolojik yükün (canlı popülasyonunun) duruma göre 2 ila 4 ay sürer. Bakteriler, akvaryumda kullanılan filtre medyasında, kumda, kayaların ve dekorasyonların üzerinde ve diğer bilmum yüzeyde kolonileşirler.
Biofiltre veya biyolojik filtre olarak da bilinen bu yararlı bakteri populasyonu yeterli düzeye ulaşmadan önce ise, maalesef ortaya çıkan amonyak ve nitrit gazları, balıklar için son derece ölümcül bir tehlike arz eder.
Özellikle yeni başlayan acemi akvaristler, bir heves çok sayıda balığı akvaryuma doldurdukları için, akvaryum suyu süratle amonyak bakımından zengin bir hale gelir. Çoğunlukla tavsiye edilen haftalık %25-%30 su değişimi ise maalesef amonyağı seyreltmek için yeterli değildir. Biyolojik filtrenin yetersizliğinden dolayı, hızla artan amonyak miktarı, özellikle de yüksek PH sularda zehirden farksızdır.
Amonyak, balığın beynini, merkezi sinir sistemini ve tüm iç organlarını etkiler. Dokularda ciddi hasara neden olur. Balıklar iştah kaybeder, su yüzeyinde toplanırlar, bazen de dibe çökerler. Doku hasarı yüzünden pul kayıpları, galsamada kanama, gövdede kırmızı lekeler gibi belirtiler ortaya çıkar. Ne yazık ki bu belirtilerin bir kısmı, parazit veya benzer enfeksiyonlarla karıştırıldığı için, akvaryuma dezenfektan konulur (çok çok büyük bir hata). Bu dezenfektanlar, yeni yeni kolonileşmeye başlayan nitrosomonasları süratle öldüreceği için, döngüyü geriletip fayda yerine zarar verirler.
Bu belirtiler, balıkların türlerine göre, aniden ortaya çıkabileceği gibi, yavaş yavaş da görülebilir.
Maalesef, pek çok acemi akvaristin yaptığı “suyu boşaltıp, kumu kaynatıp, kayaları dezenfekte etme” yolu, anlaşılacağı üzere hiç bir işe yaramayacağı gibi, döngüyü sıfır noktasına geri çevirdiği için “en yapılmaması gereken” işlemdir.
Biyolojik yükü az, filtre mekanizmaları doğru bir şekilde kurulmuş, düzenli su değişimi yapılan ve düşük PH (<7-7.5) su kullanılan akvaryumlarda, dayanıklı balıklar bu ilk aşamayı atlatabilir. Ancak hemen ardından ikinci bir tehlike ile karşı karşıya kalırlar: NİTRİT.
Akvaryum ortamında yeterli popülasyona ulaşan nitrosomonas bakterilerinin açığa çıkardığı Nitrit (NO2), amonyak kadar olmasa bile, son derece tehlikeli bir kimyasaldır. Kanın oksijen taşıma kapasitesini kısıtladığı için, özellikle uzun süre yüksek değerlerde kalması durumunda balıkların (suda yeteri miktarda oksijen olsa dahi) boğularak ölmesine neden olur. İşin kötü tarafı, nitrobakter türü bakteriler, nitrosomonaslara oranla çok daha yavaş bir popülasyon artışı gösterirler.
Giderek yükselen nitrit oranlarına maruz kalan balıklar, aynı amonyak zehirlenmesinde olduğu gibi iştahlarını kaybederler, su yüzeyine toplanırlar, hızlı hızlı nefes almaya çalışırlar. Sanki bir parazitten kurtulmak istiyormuş gibi akvaryum içerisindeki dekorasyonlara, kumlara, taşlara sürtünerek "kaşınırlar".
Nitrit nedeni ile kanda biriken “methemoglobin” maddesi, kan rengini kahverengiye çevirir. Bu yüzden balıkların galsamaları kararır, açık renkli balıklarda genel bir kararma, renkli balıklarda renk kaybı olur. (nitrit zehirlenmesi, kahverengi kan hastalığı olarak da bilinir)
kaynak: Akvaryum, Akvaryum Dünyası, Akvaryum Resimleri , Akvaryum İlanları | Akvanusya.Com http://www.akvanusya.com/showthread.php?p=4908
Maalesef bu belirtiler de çeşitli enfeksiyon belirtileri ile karıştırılmaktadır. Eğer bu aşamada akvaryuma dezenfektan konulursa, zar zor kolonileşen nitrosomonaslar yok olacağından, hızla amonyak seviyeleri de artmaya başlayacaktır. Bu ikisinin bir araya gelmesi de haliyle en dayanıklı balıklar için bile ölümcüldür.
Yeni kurulan akvaryumlarda, biyolojik filtre (bakteri kolonileri) gelişip, azot döngüsü oturuna kadar görülen bu ölümlere “Yeni Akvaryum Sendromu” denmektedir.
Peki, yeni akvaryum “eskiyene” kadar balık ölümlerinden kaçınmak için ne yapılabilir:
- Öncelikle, genel olarak tavsiye edilen “akvaryumu boş çalıştırma” olayının, su ısısının oturması dışında hiç bir faydası yoktur. Akvaryumda çözülen veya çürüyen organik madde olmadığı takdirde bakteri populasyonu gelişmez. Bu yüzden mutlaka organik atık üretecek birşeylerin olması veya suni olarak amonyak eklenmesi şarttır.
En sık uygulanan yöntem, akvaryuma bir ya da iki tane balık koyup, bir-iki ay boyunca sürekli ve düzenli su değişimleri ile azot döngüsünü başlatmaktır. Bunun ardından balıklar yine yavaş yavaş eklendiği takdirde, çok bir sorun olmadan akvaryum “güvenli” bir hale getirilebilir. Maalesef yeni başlayan arkadaşların en çok yaptığı hata, bir anda çok sayıda balığı akvaryuma koymaktır. Bu da ölümcül bir hatadır.
- İkinci bir yol olarak, hiç balık koymadan, suya amonyak ekleyip döngünün oturmasını beklemektir. Her ne kadar bu yöntem, "en güvenli yöntem" olsa da, yeni başlayan birisinin 1-2 ay boyunca boş akvaryuma bakmayı istememesi yüzünden pek uygulama bulamamakta maalesef.
- Yeni kurulan bir akvaryum (çok istisnai durumlar haricinde) asla ve de kat’a tamamen boşaltılıp dezenfekte edilmemelidir.
- Akvaryum filtresi asla ve de asla, çeşme suyu ile yıkanmamalıdır. Çeşme suyunda bulunan klor, burada yaşamlarını sürdürmeye çalışan zavallı bakterileri efektif bir şekilde öldüreceği için biyolojik filtreyi etkisiz hale getirir ve de sudaki amonyak oranının süratle yükselmesine neden olur. Filtre medyası, dip çekme sırasında boşaltılan akvaryum suyunda çalkalanarak temizlenebilir.
- İlk bir kaç ay boyunca yemleme mümkün olduğu kadar az yapılmalı, yenmeyip dibe çöken yemler hızla akvaryumdan uzaklaştırılmalıdır.
- Azot döngüsü oluşana kadar, dipte kesinlikle dışkı birikmesine müsade edilmemeli, bitkilerden dökülen yapraklar, dışkılar ve diğer organik atıklar günlük olarak akvaryumdan uzaklaştırılmalıdır.
- Yine ilk birkaç ay boyunca, günlük %10-%15 su değişimleri yapılmalı, su değişimi sırasında mutlaka dip çekilmelidir. Amonyak ve nitrit gazları sudan ağır olduğu için dipte birikirler. Düzenli dip çekimi ile sudaki yoğunlukları kontrol altında tutulabilir.
- Test kitleri, her ne kadar pahalı da olsa, çok faydalıdır. Ama ne hikmetse yüzlerce liralık balıklarını kaybetmeyi göze alanlar, 60-70 lira verip sularının ne halde olduğunu kesin ve net bir şekilde söyleyebilecek test kitleri edinmekten kaçınırlar. Halbuki kaliteli bir Amonyak ve Nitrit test kiti ile, bu zehirli gazların sudaki yoğunluğu kontrol etmek ve su değişimlerini buna göre ayarlamak ve de balık ölümlerinden kaçınmak çok mümkündür.
Herkese sağlıklı akvaryumlar dilerim.
Makale Egemen Cilasun'a aittir.
50-60 litrelik bir akvaryum alınır. Satıcının tavsiyesi doğrultusunda kurulur, bir-iki gün çalıştırılır. (Bu süre bazen 1-2 hafta da olabilir). Sonra içine balıklar eklenir. İlk birkaç hafta boyunca herşey gayet güzel gitmektedir. Derken bir gün birden bire balıklar ölmeye başlar.
Görünüşte hiç bir neden yoktur. Birkaç gün öncesine kadar gayet sağlılıklı bir şekilde akvaryumun içinde oradan oraya yüzen zavallı balıklar, yemeden içmeden kesilmiş bir şekilde yüzgeçleri büzüşmüş vaziyette ya dibe çökmüştür, ya da yüzeyde, ağzlarını havaya açmış ölmeyi beklemektedir.
Ölen balıklar çıkartılır, yerlerine yenileri eklenir, ama bu yeni eklenen balıklar da süratle aynı semptomları gösterir ve ölürler.
Pek çok yeni başlayan hobi erbabı, akvaryuma avuç dolusu ilaç eklemeye başlarlar. Hiç bir faydası olmaz. Sağa sola sorarlar, birbirinden alakasız, beşibiryerde cevaplar alırlar:
-Parazit olabilir –tuz ekle, ısıyı arttır.
-Silkon zehirlenmesidir, akvaryumu değiştir.
-Bulaşıcı hastalık var, akvaryumu komple boşalt dezenfekte et, yeniden kur.
Ne yazık ki bu yöntemlerin hiç birisi bir işe yaramaz.
Genellikle, şişeler dolusu ilacın hiçbir faydası olmadığını gören acemi akvaristler, yapılabilecek en yanlış işi yaparlar: Tüm akvaryum boşaltılır, kumu, taşları, dekorları kaynatılır, akvaryum tuzla ovulur, yeni baştan kurulur. Yeni balıklar eklenir.
Birkaç hafta herşey yine yolunda görünür. Ama derken sil baştan, balıklar yeniden ölmeye başlar.
Bu tür senaryoların çoğu, acemi akvaristin “ben bu işi beceremiyorum” demesi ve akvaryumunu elden çıkartması, ya da balkonda saksı haline getirmesi ile son bulur.
Halbuki yeni kurulan bir akvaryumda birkaç hafta veya ay içerisinde görülen balık ölümlerinin hiç birisi sebepsiz değildir. Tam tersine çok güzel bir sebebi vardır: YENİ AKVARYUM SENDROMU.
Tabiatta, onmilyonlarca yıldır süregelen bir takım doğal döngüler vardır: Su döngüsü, oksijen döngüsü, Azot döngüsü gibi. Tüm bu döngüler, doğal hayatın (ve de insan hayatının) devamı için gereken dengeleri oluştururlar.
Akvaryum gibi yapay bir ortam, ilk oluşturulduğunda tüm bu döngülerin ve dengelerin dışındadır. İşin iyi tarafı, birtakım dengeler, biz istesek de istemesek de kendiliğinden oluşacaktır. Ama işin bir de kötü tarafı var: bu dengelerin oluşması zaman alır.
Akvaryum ilk kurulduğu anda, içinde sadece su (ve kum ve dekorasyon vs) bulunan bir fanustur ve bu fanusun içerisine bir canlı eklendiğinde, doğal olarak oluşacak atıkları parçalayacak ve de zararsız hale getirecek en önemli mekanizma olan AZOT DÖNGÜSÜ’nden yoksundur.
Peki nedir bu Azot Döngüsü?
Akvaryumda yaşayan her canlı (balıklar, salyangozlar, karidesler, bitkiler vs) atık üretir. Bu atıklar, ve de yenmeyen yemler gibi diğer organik maddeler çözülürken amonyak (NH3) denen gaz orta çıkarlar.
Doğal döngü içerisinde, Amonyak (NH3) tabiatta varolan “nitrosomonas” türü bakteriler tarafından okside edilerek Nitrit (NO2)’e dönüştürülür. Ortaya çıkan nitrit, bu sefer “nitrobakter” adı verilen bakteriler tarafından tekrar parçalanarak nitrata (NO3) çevrilir. Ortaya çıkan nitrat ise bitkiler tarafından besin olarak kullanılır ve döngü tamamlanır.
Yeni kurulan bir akvaryumda, bu döngüyü gerçekleştirecek nitrosomonas ve nitrobakter türü bakterilerin yeterli bir popülasyona ulaşması, kullanılan filtreye, akvaryumun büyüklüğüne, biyolojik yükün (canlı popülasyonunun) duruma göre 2 ila 4 ay sürer. Bakteriler, akvaryumda kullanılan filtre medyasında, kumda, kayaların ve dekorasyonların üzerinde ve diğer bilmum yüzeyde kolonileşirler.
Biofiltre veya biyolojik filtre olarak da bilinen bu yararlı bakteri populasyonu yeterli düzeye ulaşmadan önce ise, maalesef ortaya çıkan amonyak ve nitrit gazları, balıklar için son derece ölümcül bir tehlike arz eder.
Özellikle yeni başlayan acemi akvaristler, bir heves çok sayıda balığı akvaryuma doldurdukları için, akvaryum suyu süratle amonyak bakımından zengin bir hale gelir. Çoğunlukla tavsiye edilen haftalık %25-%30 su değişimi ise maalesef amonyağı seyreltmek için yeterli değildir. Biyolojik filtrenin yetersizliğinden dolayı, hızla artan amonyak miktarı, özellikle de yüksek PH sularda zehirden farksızdır.
Amonyak, balığın beynini, merkezi sinir sistemini ve tüm iç organlarını etkiler. Dokularda ciddi hasara neden olur. Balıklar iştah kaybeder, su yüzeyinde toplanırlar, bazen de dibe çökerler. Doku hasarı yüzünden pul kayıpları, galsamada kanama, gövdede kırmızı lekeler gibi belirtiler ortaya çıkar. Ne yazık ki bu belirtilerin bir kısmı, parazit veya benzer enfeksiyonlarla karıştırıldığı için, akvaryuma dezenfektan konulur (çok çok büyük bir hata). Bu dezenfektanlar, yeni yeni kolonileşmeye başlayan nitrosomonasları süratle öldüreceği için, döngüyü geriletip fayda yerine zarar verirler.
Bu belirtiler, balıkların türlerine göre, aniden ortaya çıkabileceği gibi, yavaş yavaş da görülebilir.
Maalesef, pek çok acemi akvaristin yaptığı “suyu boşaltıp, kumu kaynatıp, kayaları dezenfekte etme” yolu, anlaşılacağı üzere hiç bir işe yaramayacağı gibi, döngüyü sıfır noktasına geri çevirdiği için “en yapılmaması gereken” işlemdir.
Biyolojik yükü az, filtre mekanizmaları doğru bir şekilde kurulmuş, düzenli su değişimi yapılan ve düşük PH (<7-7.5) su kullanılan akvaryumlarda, dayanıklı balıklar bu ilk aşamayı atlatabilir. Ancak hemen ardından ikinci bir tehlike ile karşı karşıya kalırlar: NİTRİT.
Akvaryum ortamında yeterli popülasyona ulaşan nitrosomonas bakterilerinin açığa çıkardığı Nitrit (NO2), amonyak kadar olmasa bile, son derece tehlikeli bir kimyasaldır. Kanın oksijen taşıma kapasitesini kısıtladığı için, özellikle uzun süre yüksek değerlerde kalması durumunda balıkların (suda yeteri miktarda oksijen olsa dahi) boğularak ölmesine neden olur. İşin kötü tarafı, nitrobakter türü bakteriler, nitrosomonaslara oranla çok daha yavaş bir popülasyon artışı gösterirler.
Giderek yükselen nitrit oranlarına maruz kalan balıklar, aynı amonyak zehirlenmesinde olduğu gibi iştahlarını kaybederler, su yüzeyine toplanırlar, hızlı hızlı nefes almaya çalışırlar. Sanki bir parazitten kurtulmak istiyormuş gibi akvaryum içerisindeki dekorasyonlara, kumlara, taşlara sürtünerek "kaşınırlar".
Nitrit nedeni ile kanda biriken “methemoglobin” maddesi, kan rengini kahverengiye çevirir. Bu yüzden balıkların galsamaları kararır, açık renkli balıklarda genel bir kararma, renkli balıklarda renk kaybı olur. (nitrit zehirlenmesi, kahverengi kan hastalığı olarak da bilinir)
kaynak: Akvaryum, Akvaryum Dünyası, Akvaryum Resimleri , Akvaryum İlanları | Akvanusya.Com http://www.akvanusya.com/showthread.php?p=4908
Maalesef bu belirtiler de çeşitli enfeksiyon belirtileri ile karıştırılmaktadır. Eğer bu aşamada akvaryuma dezenfektan konulursa, zar zor kolonileşen nitrosomonaslar yok olacağından, hızla amonyak seviyeleri de artmaya başlayacaktır. Bu ikisinin bir araya gelmesi de haliyle en dayanıklı balıklar için bile ölümcüldür.
Yeni kurulan akvaryumlarda, biyolojik filtre (bakteri kolonileri) gelişip, azot döngüsü oturuna kadar görülen bu ölümlere “Yeni Akvaryum Sendromu” denmektedir.
Peki, yeni akvaryum “eskiyene” kadar balık ölümlerinden kaçınmak için ne yapılabilir:
- Öncelikle, genel olarak tavsiye edilen “akvaryumu boş çalıştırma” olayının, su ısısının oturması dışında hiç bir faydası yoktur. Akvaryumda çözülen veya çürüyen organik madde olmadığı takdirde bakteri populasyonu gelişmez. Bu yüzden mutlaka organik atık üretecek birşeylerin olması veya suni olarak amonyak eklenmesi şarttır.
En sık uygulanan yöntem, akvaryuma bir ya da iki tane balık koyup, bir-iki ay boyunca sürekli ve düzenli su değişimleri ile azot döngüsünü başlatmaktır. Bunun ardından balıklar yine yavaş yavaş eklendiği takdirde, çok bir sorun olmadan akvaryum “güvenli” bir hale getirilebilir. Maalesef yeni başlayan arkadaşların en çok yaptığı hata, bir anda çok sayıda balığı akvaryuma koymaktır. Bu da ölümcül bir hatadır.
- İkinci bir yol olarak, hiç balık koymadan, suya amonyak ekleyip döngünün oturmasını beklemektir. Her ne kadar bu yöntem, "en güvenli yöntem" olsa da, yeni başlayan birisinin 1-2 ay boyunca boş akvaryuma bakmayı istememesi yüzünden pek uygulama bulamamakta maalesef.
- Yeni kurulan bir akvaryum (çok istisnai durumlar haricinde) asla ve de kat’a tamamen boşaltılıp dezenfekte edilmemelidir.
- Akvaryum filtresi asla ve de asla, çeşme suyu ile yıkanmamalıdır. Çeşme suyunda bulunan klor, burada yaşamlarını sürdürmeye çalışan zavallı bakterileri efektif bir şekilde öldüreceği için biyolojik filtreyi etkisiz hale getirir ve de sudaki amonyak oranının süratle yükselmesine neden olur. Filtre medyası, dip çekme sırasında boşaltılan akvaryum suyunda çalkalanarak temizlenebilir.
- İlk bir kaç ay boyunca yemleme mümkün olduğu kadar az yapılmalı, yenmeyip dibe çöken yemler hızla akvaryumdan uzaklaştırılmalıdır.
- Azot döngüsü oluşana kadar, dipte kesinlikle dışkı birikmesine müsade edilmemeli, bitkilerden dökülen yapraklar, dışkılar ve diğer organik atıklar günlük olarak akvaryumdan uzaklaştırılmalıdır.
- Yine ilk birkaç ay boyunca, günlük %10-%15 su değişimleri yapılmalı, su değişimi sırasında mutlaka dip çekilmelidir. Amonyak ve nitrit gazları sudan ağır olduğu için dipte birikirler. Düzenli dip çekimi ile sudaki yoğunlukları kontrol altında tutulabilir.
- Test kitleri, her ne kadar pahalı da olsa, çok faydalıdır. Ama ne hikmetse yüzlerce liralık balıklarını kaybetmeyi göze alanlar, 60-70 lira verip sularının ne halde olduğunu kesin ve net bir şekilde söyleyebilecek test kitleri edinmekten kaçınırlar. Halbuki kaliteli bir Amonyak ve Nitrit test kiti ile, bu zehirli gazların sudaki yoğunluğu kontrol etmek ve su değişimlerini buna göre ayarlamak ve de balık ölümlerinden kaçınmak çok mümkündür.
Herkese sağlıklı akvaryumlar dilerim.
Makale Egemen Cilasun'a aittir.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 21 Eylül 2012 23:57
Teşekkür Ederim bende sorun yokmuş ama eksiklerim varmış. Melekte Acemiyim faydası olabilecek ekipmanlar varsa onlarıda eklerim söylerseniz
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir