Vahşi Discus & Biyotop Oluşturma


cysteinÇevrim Dışı

Kayıt: 07/01/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 179
cysteinÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2010 19:19
Köksal Bey,

Konu çok iyi gidiyor bence. Yazdığınız maddeler bence şu anda gidip tek bir yerde tıkanıyor. Yem olarak kullanılacak dana yüreği.. Yem olarak dana yüreği şarttır denildiği sürece o maddelerde yazılanların hiç biri hayata geçirilemez. Zira ne kadar dikkatli kullanılırsa kullanılsın istenilen kalitede su elde edemezsiniz akvaryuma dana yüreği atıp.

Daha önce de belirttiğim gibi gerekmediği halde bu ampirik beslenme şeklini uygulayıp her allahın günü %50'lere varan (hatta bunu aşan miktarlarda) su değiştirmek kısır döngüden başka bir şey değil.

Her şeyden önce şu "Yüksek Protein İhtiyacı" meselesini bir çözmek lazım.

Saygılarımla..

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Abidin AcunÇevrim Dışı

Kayıt: 04/04/2006
İl: Ankara
Mesaj: 428
Abidin AcunÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2010 19:52
[QUOTE=cystein]Köksal Bey,

Konu çok iyi gidiyor bence. Yazdığınız maddeler bence şu anda gidip tek bir yerde tıkanıyor. Yem olarak kullanılacak dana yüreği.. Yem olarak dana yüreği şarttır denildiği sürece o maddelerde yazılanların hiç biri hayata geçirilemez. Zira ne kadar dikkatli kullanılırsa kullanılsın istenilen kalitede su elde edemezsiniz akvaryuma dana yüreği atıp.

Daha önce de belirttiğim gibi gerekmediği halde bu ampirik beslenme şeklini uygulayıp her allahın günü %50'lere varan (hatta bunu aşan miktarlarda) su değiştirmek kısır döngüden başka bir şey değil.

Her şeyden önce şu "Yüksek Protein İhtiyacı" meselesini bir çözmek lazım.

Saygılarımla..
[/QUOTE]
 
Bedrettin bey % 50 su ve yürek olayına takılıp kalmayın, tank durumuna ve balık sayısına göre değişir o dediğiniz.  Her zaman yürek verilmeli demek ve her gün % 50- % 100 su değiştirmek ne kadar doğru değilse, sizin belirttiğiniz gibi su değiştirilmez( diğer yazılarınız) ve discusa yürek verilmezde o kadar yanlıştır.
 
Sanırım sizin discus tecrübeniz fazla değil, discusu besleyin, allah ömür verirse bir yıl sonra ben burdayım bu konuda sizi bekliyorum kayıtlara aldımTebessüm. Şimdi size bir soru soracağım fakat samimi cevap bekliyorum. Amacım sizin bilginizi ölçmek değil.
 
20-30 adet 5-6 cm boylarında discus yavrusu alacağım amacım bunları sağlıklı bir şekilde büyüterek bunlardan ileride kaliteli yavrular almak ( ben yavru üretiminden hoşlanıyorum). Size sorum şu; yavruları nasıl bir akvaryum ortamında büyütmem gerekiyor ne gibi yemleme yoluna gitmem lazım su değişimi yapacakmıyım yapmayacakmıyım, su değişimi yapacaksam ne oranda yapacağım?

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

SahinnÇevrim Dışı

Kayıt: 10/07/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 152
SahinnÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2010 19:54
Eğer dana yüreği olmazsa, hem yüksek protein ihtiyacı hem de doğada bu canlılar genellikle canlı yemle beslendiği için biyotopa sürekli canlı yem (ki su piresi ve artemia değil daha büyük canlılardan bahsediyorum) taşımak gerekmez mi? 
Öte yandan şahsen lepistes türü canlı doğuranların bu amaçla beslenmesini uygun bulmuyorum.

Selamlar.
 

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

cysteinÇevrim Dışı

Kayıt: 07/01/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 179
cysteinÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2010 20:10
Sayın Abidin Bey,

Bu forumda şuna sık sık şahit oluyorum ki söylenenler anlaşılmak istenildiği gibi anlaşılıyor. Ben diğer konularda veya bu konuda hiç bir zaman su değiştirmeyin demedim. Dediğim bir konu var ise linkini sizden rica ediyorum. Ben su değişimi hiç yapılmamalı demedim; insanları her gün büyük su değişimleri olmadan discus bakılmaz diye korkutanların hatalı bir uygulama içinde olduklarını savundum. Bu savunmaları yaparken de her zaman bilimsel doneler üzerinden bir şeyler yazmaya gayret ettim. Lakin sürekli olarak söylemediğim şeyleri söylemişim gibi bir zemin oluşturuldu. Son bir kez ifade edeyim; her akvaryumda (buna discus akvaryumları da dahil) su değiştirilmesi zaman zaman gereklidir.

Dana yüreği meselesine gelirsek; dana yüreği vermek benim görüşüme göre her durumda ve her zaman yanlış bir besleme şeklidir. Bunun nedenlerini bu konunun 2 numaralı sayfasında anlatmaya gayret ettim. Verdiğim doneleri tartışıp hatalı olduğum noktaları bana iletirseniz bilgilerimi arttırma şansım olur ve bu beni mutlu eder. Lakin 2 numaralı sayfada yazdığım biyokimyasal süreçler üzerine hiç bir tartışma üretmeden benim ne kadar süredir discus beslediğimi sorgulamanız ve soru sorarak beni cevap vermeye zorlamanız tartışmaya bir şey katmayacaktır. Bu durumda ben de sizin biyokimya bilgilerinizi sorgulayan sorular mı sormalıyım? Hayır bu doğru tartışma metodu olamaz.

Bu nedenle sorduğunuz sorulara sizden özür dileyerek cevap vermeme yolunu seçiyorum.

Saygılarımla..


İlk yazdıklarımla ilgili her hangi bir tartışma yapılmamış olsa da ben biyokimya üzerine biraz daha detaylı bir şeyler anlatmaya gayret edeyim. Protein meselesi üzerine bir kaç biyokimyasal lakırdı daha edeyim.

Proteinlerin yapısını, hangi temel birimlerden oluştuğunu, kaynağını, vb. bilgileri daha önce yazmıştım. Şimdi balıklardaki protein metabolizmasına biraz bakalım. Balıkların kanında dolaşan aminoasitlerin 2 kaynağı olabilir;

- Dışarıdan protein şeklinde alınıp sindirilmiş besinlerden gelen aminoasitler
- Vücudu oluşturan proteinlerin katabolizması ile oluşmuş aminoasitler

Peki bu aminoasitler ne işe yararlar. Aminoasitler canlının genetik kodunda yazılmış proteinleri sentezlemek için kullanılırlar. Vücutta hiç durmayan bir yapım ve yıkım süreci vardır. Canlı, yapım (anabolizma) olaylarında aminoasitleri kullanarak kendine has proteinler sentezler. Yeni hücreler, enzimler, hormonlar, yumurtalar, spermler, vb. aklınıza gelen her türlü yapım meselesinde aminoasitler kullanılır. Peki aminoasitler enerji elde etmek için kullanılabilir mi? Evet kullanılabilir. Amin grubu deaminasyona tabii tutularak aminoasit ketoaside çevrilir, oluşan ketoasit Trikarboksilik Asit Döngüsüne sokularak ATP yani enerji elde edilebilir. Organizmanın o an için enerji ihtiyacı düşük ise bu aşamada enerji elde etmek  yerine aminoasitler yağa çevrilerek depo da edilebilir. Lakin aminoasitlerden enerji elde etmenin pahalı bir yönü vardır. Aminoasitten ayrılan amin grubu organizmanın başına beladır. Metabolik yollarla vücuttan uzaklaştırılması gerekir. Balıklarda bu metabolik yol büyük oranda amonyak ile son bulur. Amonyak zehirli bir madde olup vücuttan uzaklaştırılması gerekir. Bu metabolik olayların büyük kısmının da karaciğer, böbrek ve solungaçlarda gerçekleştiğini bilmekte yarar var. Sonuç olarak aminoasitlerin balık vücudunda enerji elde edilmesinde kullanılması ekonomik bir durum değildir, aminoasitlerin anabolik işlerlerde kullanılması enerjinin ise yağ veya karbonhidratlardan elde edilmesi en ideal durumdur. Bir balığın diyetine oransal olarak yüksek miktarda protein eklenir ise enerji elde etmek için aminoasitler kullanılacağı için balığın metabolik olarak gereksiz bir yükün altına girmesine ve büyümesinin yavaşlamasına neden olunabilir. Doğru besin seçiminde protein kadar yağların da önemi vardır. Dengeli bir yemde protein ve yağların bulunması lazımdır. Yağlar enerji kaynağı olarak kullanılacak proteinler ise asıl metabolik yolları olan anabolik işlere katılacak.

Çok fazla detaya girmek istemiyorum. Özet olarak bir balığın beslenmesinde proteinlerin önemini herkes kabul etmekte ancak yağların önemi atlanmaktadır. Karbonhidratlar ise balıklarca kara hayvanlarına oranla daha az kullanılan bileşikler. Bir balığı iyi beslemek istiyorsanız ona protein kadar yağ da vermelisiniz. Yağlar balığınızın enerji elde etmesinde kullanılırken proteinler de anabolik yollarla sentez işlerinde kullanılsın.

Umarım bu yazdıklarımdan "Protein vermeyin" diyorsunuz sonucu çıkarmaz hiç kimse.

Saygılarımla..

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

SahinnÇevrim Dışı

Kayıt: 10/07/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 152
SahinnÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2010 23:04
Bedrettin bey merhaba,

balıklara doğrudan nasıl yağ verilebilir bilemiyorum fakat geçenlerde bu forumda gördüğüm bir videoda vahşi diskus yakalayıcıları, yaptıkları mamada muz kullanıyordu. Muzdaki şeker yağdan çok daha kolay bir şekilde enerjiye dönüştürülebilir ve gerektiğinde vücutta yağa dönüştürülüp saklanabilir de. Fakat bu söylediklerim insan metabolizması daha doğrusu memeliler içindir. Balıklardaki işleyiş de buna benzer mi, orası soru işareti...
onurdemirbala2010-12-02 10:13:40

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

cysteinÇevrim Dışı

Kayıt: 07/01/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 179
cysteinÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 01 Aralık 2010 23:08
Şahin Bey,

Balıklarda (her türde olmasa da çoğu türde) enerji için tercih sırası şu şekilde yağ-protein-karbonhidrat. Biz memelerdeki kadar etkin karbonhidrat kullanamıyor balıklar. Daha önce de yazmıştım Amazon'da pirana dahil olmak üzere bir çok balık türü meyve tohumu tüketiyorlar uygun mevsimlerde.

Saygılarımla..
cystein2010-12-01 23:19:55

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Koksal GurkanÇevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 19/10/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 6964
Koksal GurkanÇevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 09:27
[QUOTE=Sahinn]...geçenlerde bu forumda gördüğüm bir videoda vahşi diskus yakalayıcıları, yaptıkları mamada muz kullanıyordu...[/QUOTE]
Videoyu ve linkini paylaşabilir misiniz? Hazırlanan yemin içeriğini görüp öğrenmek belki bir katkı sağlayabilir. Adamlar o kadar içinde olduklarından balıkları neyin çektiğini ve neleri yemekten hoşlandığını kesin çözmüşlerdir. Doğal ortamdaki yem mantığına destek olabilecek fikirler verebilir.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

cysteinÇevrim Dışı

Kayıt: 07/01/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 179
cysteinÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 13:19
Şahin Bey,

Sorunuz üzerine biraz literatür karıştırdım. Türk bilim insanları kanola yağının balık yemine katılması ile alakalı bir çalışma yapmışlar. Detaylarını tam inceleme şansım olmadı ama yemlerde enerji ihtiyacı için balık yağı zaten çok kullanılan bir eleman. Bu eleman pahalı olması sebebi ile kültür balıkçılığında maliyeti arttıran bir öğe. Balık yağı yerine yemde kullanılabilecek yağları araştıran bilim insanları var. Araştırmanın sonuç bölümünden bir paragraf şöyle;

[quote]Sonuç
Balık yemlerinde balık yağı yerine kanola ya-
ğının kullanımı üzerine yapılan çalışmalarda, ω3
ve ω6 yağ asitleri açısından zengin olan bitkisel
yağların deniz ve tatlı su türlerinde, balık büyü-
mesini olumsuz etkilemeyecek alternatif bir yağ
kaynağı olduğunu göstermiş, kanola yağının vü-
cut yağ asidi miktarı bakımından tatlı su türleri
için %100’e kadar deniz türleri için ise %60’a
kadar balık yağı ile değiştirilmesi başarılı şekilde
denenmiştir.
[/quote]

Saygılarımla..

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

SahinnÇevrim Dışı

Kayıt: 10/07/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 152
SahinnÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 13:46
Köksal bey epey aradım ama sonunda buldum. Fakat video değil fotoğrafmış. İlgili konu:


Bedrettin bey çok ilginç bir tespit. Hazır balık yemlerinde balık yağı oluyor genellikle evet. Fakat muhtemelen hazır yemler işlemden geçtiği için bu yağ suya hemen dağılmıyor. Öte yandan mama tariflerinde yağa rastlamadım hiç. Acaba mama tarifine kanola yağı eklersek nasıl olur? Deneyen var mı? Suyu fazlaca kirletir gibime geliyor...

Selamlar.
Sahinn2010-12-02 13:58:30

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

cysteinÇevrim Dışı

Kayıt: 07/01/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 179
cysteinÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 14:05
Şahin Bey,

Ne yazık ki uygulama ile ilgili şu anda malumatım yok. Araştırmaya devam ediyorum. Bir bilgiye rastlarsam size de iletirim. Yağ rejimi için farklı çözümler bulunabileceğini düşünüyorum. Yukarıda verdiğim örnek kültür balıkçılığı için çalışılmış bir araştırma. Bizler kültür balıkçılığı yapmadığımız için maliyet düşürme gibi bir sıkıntımız olmaz. Bu nedenle balıklarımıza diyetle yağ vermek için farklı yollar seçebiliriz. Yağlı gıdaları (karides, vb.) belli oranlarda vererek bu ihtiyaç karşılanabilir. Şu anda yağlı tohumları ezerek diyete katabilir miyiz diye düşünüyorum. Örneğin badem, fıstık, vb. tohumlar bu amaçla kullanılabilir. Denemek ve gözlemlemek lazım.

Saygılarımla..

Beğenenler: [T]11930,birhan[/T]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

SahinnÇevrim Dışı

Kayıt: 10/07/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 152
SahinnÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 14:08
Bedrettin bey, 
çok ilginç ve mantıklı bir yaklaşım! Fındık ve ceviz de bu menüde yer alabilir kuşkusuz. Selamlar.



Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Koksal GurkanÇevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 19/10/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 6964
Koksal GurkanÇevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 15:04

Kanola nedir?

Kanola (kolza), Kanada'da yetişen, 1970'lerde Keith Downey ve Baldur Stefansson tarafından bulunan bir tür bitkidir. Kanola yağı, zirai yöntemlerle elde edilmiş kolza bitkisinden ekstrakte edilir. Kullanımı ile, düşük erüsik asit içeren ve düşük glukosinalat içeren yemekler elde edilmektedir. Kanola kelimesi, "Kanola yağı, düşük asit" kelimelerinden 1978 senesinde türetilmiştir. Aynı zamanda "LEAR" yağı (Düşük erüsik asit kolza tohumu) olarak da bilinmektedir.
Kanolanın Geçmişi
Kanola, kolzanın yağlık tohumundan elde edilmekte ve %2'den daha az erüsik asit içermektedir.
Bu durum, kanola yağını kızartma yağı olarak kullanabilir kılmakta ve çiftlik hayvanları için yüksek kaliteli yem olmaktadır.
1985 senesinde, FDA (Gıda ve İlaç Dairesi), kolza yağının insan tüketimi için güvenli olduğunu belirtmiştir.
Kanola yağı, %6 doymuş yağ içermekte olup, bu seviye bitkisel yağlar için elde edilebilecek en düşük seviyedir.
ABD, her sene 2 milyon hektar üretim arazisi ile ihracat yapmaktadır.

Kanola Yağı

Kanola yağı hakkında 2 farklı görüş savunulmaktadır. Her 2 fikride anladıktan sonra kullanıp kullanmamanız sizin tercihiniz.

Kanola yağını desteklemeyen yorumlar: Kanola yağı, kolza bitkisinin genetiği değiştirilmesi sonucu elde edildiğinden büyük zararlarının olabileceği savunuluyor. Hatta genetiği değiştirilmiş gıdalar üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda bu tarz besinler ile beslenen canlılarda büyük problemler oluştuğu gözleniyor. Dünyanın birçok ülkesinde genetiği değiştirilmiş gıdaların üretimi ve satışı yasaklanmış durumda. Etkileri hemen görülmesede yıllar geçtikten sonra çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Aslında ülkemiz yağ konusunda bu kadar zenginken kanola yağına yönelmek çokta mantıklı gelmiyor.

Kanola yağını destekleyen yorumlar:

Konola yağı ilk olarak Kanada’da üretilemeye başlandı ve daha sonra avantajlarının öğrenilmesiyle beraber diğer ülkelerde bu yağın üretimine başlamaya karar verdiler.

Konola yağı hakkında birçok insan yanlış bilgi ediniyor. Bu yanlış bilgilerin başında konola yağının tüketimi sunucunda; kalp hastalıkları, amfizem solunum sıkıntıları, kansızlık, kabızlık, aşırı duyarlılık, körlük, böbrek üstü ve tiroid bezlerinin yağlı dejenerasyonu gibi birçok ciddi rahatsızlığın görülebileceği düşünülüyor. Bu tür düşüncelerin nedeni konola yağının hammaddesi olan kolza bitkisinden kaynaklanmaktadır. Eskilere bakıldığında kolza bitkisinden elde edilen konola yağının makinelerde kullanıldığı görülüyor. Bu yağ içersindeki erosik asit oranının çok yüksek düzeylerde oluşu yukarıdaki rahatsızlıkların meydana gelmesinde birinci faktördür. Fakat şuanda marketlerde satılan konola yağları, kolza bitkisinin hibritleme yoluyla erosik asit oranının elemine edildiği bitkilerden elde edilen yağlardır. Yani kolza bitkisi olumsuz etkileri(erosik asit) ortadan kaldırılarak insanların tüketebileceği sağlıklı bir ürüne dönüştürülmüştür. Şuanda satışa sunulan konola yağlarındaki erosik asit oranı %40 tan %0.1 oranlarına kadar düşürülmüştür. Böyle düşük bir oran insan sağlığını tehdit edebilecek bir düzeyde değildir.

Konola yağındaki doymuş yağ oranına bakıldığında oranın %7 civarında olduğu görülüyor. Bu oran zeytinyağında %15, ayçiçeği yağında ise %12 olduğu tespit edilmiştir. Konola yağının böylesine düşük doymuş yağ oranına sahip olması ve omega-3 yağ asiti içermesi insan sağlığını olumlu yönde etkiliyor. Konola yağı doymamış yağ oranı konusunda zeytin yağından hemen sonra gelişi ise konola yağının, zeytin yağına bir alternatif olarak görülmesine neden oluyor. Tekli doymamış yağ oranı zeytinyağında %73, konola yağında ise %63 civarındadır. Konola yağının yüksek oranda tekli doymamış yağ oranı içermesi bu yağın kandaki kötü kolesterolü(LDL) engellemesini sağlamaktadır.
Konola yağının kısa sürede çok fazla tutulmasının nedenlerinden biride ayçiçek yağına göre daha yüksek ısıya dayanıklı oluşudur. Bu özelliği konola yağını kızartma işlemlerinde kullanılmasını sağlamakta ve kızartma sonrası yağdaki olumsuz tat değişikliklerini engellemektedir.

Kanola yağını tüketip tüketmemek sizin elinizde, genetiği değiştirilmiş gıdaların tüketilmesine büyük tepkiler devam ediyor. Bu durumda kanola yağ yerine zeytinyağı veya ayçiçek yağı tüketilmesinde yarar var.



[QUOTE=cystein]Şahin Bey,

Ne yazık ki uygulama ile ilgili şu anda malumatım yok. Araştırmaya devam ediyorum. Bir bilgiye rastlarsam size de iletirim. Yağ rejimi için farklı çözümler bulunabileceğini düşünüyorum. Yukarıda verdiğim örnek kültür balıkçılığı için çalışılmış bir araştırma. Bizler kültür balıkçılığı yapmadığımız için maliyet düşürme gibi bir sıkıntımız olmaz. Bu nedenle balıklarımıza diyetle yağ vermek için farklı yollar seçebiliriz. Yağlı gıdaları (karides, vb.) belli oranlarda vererek bu ihtiyaç karşılanabilir. Şu anda yağlı tohumları ezerek diyete katabilir miyiz diye düşünüyorum. Örneğin badem, fıstık, vb. tohumlar bu amaçla kullanılabilir. Denemek ve gözlemlemek lazım.

Saygılarımla..
[/QUOTE]
Alternatiflere şimdilik bir yorum yapamam ama Kanola Yağı konusunda mantıklı olmayabileceğini düşünmeme sebep olan yazılara denk gelince yukarıda paylaştım.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

cysteinÇevrim Dışı

Kayıt: 07/01/2010
İl: Istanbul
Mesaj: 179
cysteinÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 15:09
Köksal Bey,

Kanola yağı ile ilgili bu bilgileri daha önce araştırmıştım. Piyasada marketlerde çok sık görüyordum. Araştırınca kullanmama kararı almıştık. Ben kanola yağı kullanılsın gibi bir öneride bulunmadım, bunu belirtmek isterim. Bilim insanları kanola yağı kullanarak bir deney yapmışlar, bunun sonuç kısmını paylaştım sadece. Balığın beslenmesinde yağın yem içinde neden kullanıldığı ve bunun maliyetini düşürmek için neden bu kadar uğraşıldığını insanlar fark etsin diye o araştırmanın sonucunu paylaştım.

Saygılarımla..

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Kaan ERDALÇevrim Dışı

Kayıt: 16/06/2009
İl: Istanbul
Mesaj: 452
Kaan ERDALÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 02 Aralık 2010 15:30
Daha önce Onur'un belirtmiş olduğu benim de kendi tecrübelerim sonucu gördüğüm "biyotop sistemi"nin önemli elemanı "tortu" hakkında bir iki şey söylemek istiyorum, bunu söylemek istememin amacı "ne yaparsak tortu elde edemeyiz" i yaşayarak öğrenmem ve amazon biyotopu kurulumunda aynı hatanın tekrarlanmaması ve zaman kaybı yaşanmaması. Konuyu yemlerden tekrar buraya kaydırmış olmayayım ama;

- Dış filtreli sistemlerde klasik bildiğimiz "filtre suyu saatte en az 3-4 kere çevirmelidir" olgusu tortu oluşturabilmek için kontrol dahilinde biraz azaltılabilir diye düşünüyorum. Bunu efektif olarak, sistem döngüsünü sekteye uğratmadan şöyle yapabiliriz; sepet hacmi akvaryumun hakkından çok geniş ve debisi ayarlanabilir dış filtre alıp, içini uygun biyolojik döngü materyalleriyle doldurup giriş hortumundaki debiyi kısarak (deneme ve yanılmalarla) su çevrimini azaltıp biraz daha yavaş bir akışla bakteri alanının çok olmasından faydalanarak yapabiliriz diye düşünüyorum. Pipo filtre mükemmel bir aparat ama 300-500 litre akvaryumlarda destek dışında kullanılması zor.

Kendi discus akvaryumumda çok çok ince kum kullanmadığım için (1,5 mm gibi kum tane iriliği) ve dış filtre debisini kısmadığım (çıkış şelalesini nereye koyarsam koyayım sıfır akıntıya da ulaşamadım) için 11 aylık periyotta onca yemleme ve canlı yükü, hiç dip çekimi yapılmamasına rağmen tortu oluşturamadım tabanda. Ama kum kesitini akvaryumun önünden incelediğimde simsiyah dip kısımlar, tortunun elde kalan kısımları iri kumdan dolayı dibe çökmüş (Çok sayıdaki minare salyangozu da sülfür oluşmasını engelliyor şu anda sanırım). Kum üzerinde dışkı veya tortu yok pırıl pırıl. Burada moralimi düzelten bir şey var onu da söylemem lazım, dış filtreyi 8 aydır açmadım, içinin tortu dolduğuna eminim, debi kimi zaman kendi azalıyor, sonrasında organik materyaller çevrimini tamamlayıp eriyip atılıyor olmalı ki sisteme müdahale etmediğim zaman debi tekrar yükseliyor.

Kısaca; benim gibi yaparsanız sistem yine iyi işliyor ama görsel olarak dibi tortulu amazonu elde etmek çok zor. Geniş filtre alanı, çok düşük akıntı ve ince kum, çok kuvvetli olmayacak bir ışıklandırma ile tortulu bir dibi sanırım 4-5 ayda yapabilirsiniz.


Kaan ERDAL2010-12-02 15:35:19

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir